30 Aralık 2011 Cuma

Galatasaray zu 2012!

Bugün Florya'da yapılan yılbaşı partisiyle takım 2012 yılına erken girdi. Fatih hocanın yarattığı hava fotoda çok net görülebiliyor.

yeni yılda nice kupalar kaldırmak dileğiyle..

geliyoruz 2012!

26 Aralık 2011 Pazartesi

Galatasaray | İlk Yarı Sonu

Takımımız ilk devreyi 37 puanla lider tamamladı. En son 2001-2002 sezonunda ilk yarıyı lider bitirmiştik. İBB mağlubiyetiyle başladığı devrede daha sonra bir de Gaziantep mağlubiyeti alarak bir daha hiç yenilmedi. 11 galibiyet ve 4 de beraberlik aldı.

Yukarıdaki fotoğraf ise ilk yarının liderlik mutluluğunun resmi. Takıma sene başında katılan Melo ve Engin Baytar'ın ekstrem sevinçleri. Kiralık gelen Melo'nun sene başından bu yanı yaptığı hareketler ve hırslı tavırları taraftarın gözünde bir numara yaptı onu. Çok klişe olacak ama 40 yıllık Galatasaraylı gibi oynuyor, üstelik kiralık olduğu takımda. Biz böyle yabancı görmeyeli uzun süre oldu. Nazar değmesin!

20 Aralık 2011 Salı

İyi Ki Doğdun Alpaslan Dikmen!


1965 -

15 Aralık 2011 Perşembe

Küreselleşmenin Spor Dünyası’na Etkisi

Küreselleşme, ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel, politik ve ekolojik açılardan global bütünleşmenin, entegrasyon ve dayanışmanın artması anlamına gelmektedir. Farklı ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin, her bir ulusal ekonominin diğerlerine bağlı olduğu bir dünya ekonomisi yaratma noktasına dek genişlemesidir. Hiçbir ülke kendine yeterli değildir, hepsi de ürünlerini diğer ülkelerle değişime sokma ihtiyacını duyar. Potansiyel olarak, ekonominin uyumlu bir biçimde uluslararası ölçekte planlanmasının temelini döşeyeceği için, bütünleşmiş bir dünya ekonomisinin yükselmesi, aslında zorunlu olarak olumsuz bir şey değildir.

Sosyal adalete ve üretim araçlarının (fabrikalar, teknoloji, sermaye) ortak mülkiyetine dayalı bir ekonomik sistemde, bu, insanlık için görülmedik bir ileri adıma olanak tanırdı. Fakat kapitalist sistem, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve her bir kapitalistin en yüksek kârı elde etmeye çalışmasına dayanır. Bu da gelişmeyi olanaksız kılar ve gezegendeki insanların çoğunun yaşam standartları düşerken, küçük bir azınlığın muazzam ölçüde zenginleştiği bir durum yaratır.

Spor sektörünün bu kadar büyümesinin en büyük sebeplerinden biri, sporun ortak dilinin olmasından dolayı, spor karşılaşmalarını geniş bir izleyici kitlesi tarafından izlenmesidir. Ürününü satmak isteyen firmalar da, sporun bu özel durumundan yararlanmaktadır. Ülkemizde sadece futbol, dünyada ise futbolun yanında, basketbol, golf, tenis, rugby gibi spor organizasyonlarına büyük şirketler sponsor olmaktadır. Durum böyle olunca televizyonun katkısıyla, büyük sponsorluk sözleşmesi imzalayan spor dalları çok hızlı bir şekilde büyürken, televizyonlarda az yer bulduğu için sponsor bulmada da zorluk çeken spor dallarının ise gelişimi sınırlı olmaktadır. Bu durum futbol, basketbol, tenis, golf gibi spor dallarıyla ekonomik büyüklüğüyle, diğer spor dallarının arasındaki farkın giderek açılmasına neden olmuştur. Örneğin geçtiğimiz ekim ve kasım aylarında binlerce vatandaşımızın ve dünyanın 71 farklı ülkesinden sırf bu maraton için gelen binlerce turistin koştuğu Uluslararası Kıtalararası Avrasya Maratonu ve dünyanın en iyi 10 masa tenisçisinin Avrupa-Asya Masa Tenisi Kupası’nda karşı karşıya geldiği 2 dev organizasyon gerçekleştirildi. Bu organizasyonlar, televizyonlarda genellikle organizasyon günü ve organizasyon bittikten sonraki gün verilen kısa haberlerle sınırlı kalmıştır.

Sonuç olarak, kitle iletişim araçları, spora ihtiyaç duyarken, spor organizasyonları da kendilerini kitlelere duyurabilmek için televizyonlara büyük ihtiyaç duymaktadır. Toplumu yönlendirme ve farkındalık yaratma gibi unsurları olan kitle iletişim araçlarından televizyonun ülkemizde izlenme oranı %94 olduğu düşünülürse, televizyonların futbol ve birkaç branş yerine, branş farkı gözetmeden organizasyonun büyüklüğüne göre spor dallarına yer ayırması; toplumumuzda hem spor kültürünün gelişimine büyük katkı sağlayacak hem de televizyonlarda yer bulamadığı için sponsor bulmakta zorluk çeken federasyonların yararına olacaktır.

Yirminci yüzyılda aralıksız olarak krizlerle boğuşan dünyada, özellikle 1980 sonrası gelişimi ve ulus ötesine taşmasıyla ciddi bir gelir kaynağı olan sportif faaliyetler, yine aynı dönemde, finansal kapitalizmin de etkisiyle, günümüzde sıkça kullanılan “Endüstriyel” adıyla anılmaya başlamıştır. Öyle ki, iktisat literatürüne “Spor Ekonomisi” kavramıyla giren ve ciddi bir gelir kaynağı haline gelen spor oyunları, son yıllarda dünya genelinde ekonomik anlamda önemli ölçüde işlem hacmine sahip olmuş, olmaya devam etmekte ve sadece emek ve sermaye kesimi için değil, “yasallaşan” çok sayıda aracı için de gelir kaynağı haline gelmektedir.


2000′li yılların başından itibaren spor ekonomisinde çok ciddi pazarlar oluşmaya başlamıştır. Bunların arasında sponsorlar, komisyonerler, reklamlar, malzemeler ve hatta çim yetiştiricileri bile sayılabilir. Dünya genelinde, küreselleşmenin işgücü haricinde hızla olgunlaşması sürecinde, spor ekonomisinde öylesine anlamlı bir gelir imkânı bulunmaktadır ki, ciddi vergi oranlarına ve ulus ötesine geçişte karşılaşılan caydırıcı bütün etkilere rağmen, dünyanın neredeyse her yerinde oldukça “lüks” bir şekilde yaşam sürmeye yetecek kadar gelir imkânını sağlayan spor ekonomisi sayesinde, sporcular dünyanın her yerinde gelir elde edebilmektedir.

Böylesine hızla gelişen ve yayılan endüstride, ekonomik krizler spor ekonomisine doğrudan etki etmektedir. Bunun en açık örnekleri içinde bulunduğumuz yıl içerisinde görülmeye başlanmıştır. Dünya finans merkezi olan ve dünya ekonomisinin en son yaşadığı krizin kaynağı olarak gösterilen, bu anlamda da krizden en çok etkilenen ABD’de, yıllardır ekonomik olarak ciddi bir pazara sahip olan basketbol organizasyonu NBA(Ulusal Basketbol Organizasyonu)’da 2011–2012 sezonu işveren ile işgücü arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı işgücü(sporcular) tarafından lokavt edilmiştir. Temelinde, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında planlanan “Yeni Dünya” düzeninde, “sistem” in olgunlaşıp yayılabilmesi amacıyla oluşturulmuş olan bu spor organizasyonu, küreselleşme evresinin de en önemli araçlarından biri olmuş ve içinde bulunduğumuz yüzyılın başlarından itibaren çok ciddi bir pazar haline gelmiştir. Öyle ki tüm dünyada milyarlarca kişi tarafından izlenen organizasyonlara sahiptir. Bunun yanı sıra sadece yarattığı malzeme (giyim, aksesuar, ayakkabı vs.) pazarı bile bir çok üst düzey futbol liginin ekonomisinden büyüktür.

Büyüme dinamiğinin büyük oranda Çok Uluslu Şirketlere bağlı olması, yaşanan küresel finans krizinden bu organizasyonun çok ağır olarak etkilenmesinin en önemli kanıtı olmaktadır. Ancak ne gariptir ki, böylesine büyük gelir imkânı sunarak istihdam ettiği işgücünü “lüks” yaşama entegre eden organizasyon, aynı zamanda bu kriz ortamında yaşadığı güçlükler karşısında işgücüne karşı sorumluluklarını yerine getirememektedir. Bunun sonucu olarak işgücü(sporcular) dünyaya yayılmakta ve kendisine sunulan yaşam şeklini bir şekilde sürdürmeyi hedeflemekte, bunu da az önce belirttiğim küresel ölçekte faaliyet gösteren sponsorlar aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Burada önemle dikkat edilmesi gereken nokta ise, NBA’de istihdam edilmemesine rağmen dünyanın çeşitli yerlerinde gelir elde etme imkânı bulan sporcuların ardında Çok Uluslu Şirketler’in bulunuyor olmasıdır. Bu ise oldukça açık olarak, sistemin, küreselleşme başlığı altında sporu yani küreselleşmenin en önemli aracını kullanarak kendisini nasıl finanse ettiğini gözler önüne sermektedir. Yani, kapitalizmin gelişim sürecinin temelini oluşturan “çevre” den “merkez” e kaynak aktarımının, günümüzde yansıması “spor endüstrisi” üzerinden olmaktadır.

Yazının içerdiği konuya paralel olarak, endüstriyelleşen ve yozlaşan spor dünyasının gerçekliklerine de iki cümlede yer vererek, yazıyı bitireceğim. Maalesef durum o ki sporun küreselleşme olgusunun dışında kalması beklenemez. Rahşan İnal bunu kitabının önsözünde bulunan bir bölüm ile sporun küreselleşmenin nasıl esiri olduğunu çok güzel anlatıyor;

“Gören gözler için, farklılıkların hiç olmadığı kadar belirginleştiği dünyamızda, bir yandan çamurdan ekmek yaparak beslenmeye, gıda yardım paketleriyle açlıktan ölmemeye çabalayan insanlar, diğer yanda sadece bilgisayar klavyesindeki tuşlara basarak dünya kaynaklarını sömürmekten ‘obezleşmiş’ insanlar var. Benzer olarak bir yanda yalınayak, yırtık, patlak topun peşinde koşan çocuklar ve gençler; diğer yanda her türlü donanıma sahip koşullarda spor yapanlar!” “Rahşan İnal-Küreselleşme ve Spor”

biz futbolun sahte dünyasının içindeyiz. bu tamamen düzmece bir dünya. bize basit bir oyun oynamamız için milyonlarca dolar ödeniyor. ama biz sadece sistemin devam etmesi için kendini satan köleleriz. ben sadece futbolcu almeyda değilim. bir insanım, bir babayım ve bir çiftçiyim. işte bu benim. ve futbolun içinde kaldığım her gün gerçek almeyda’dan uzaklaşıp, kişiliğimi yitiriyorum" ‘Jesus Almeyda’


Pamukkale Üniversitesi İktisat Bölümü Küreselleşme ve Ekonomik Birleşmeler dersi ödevimdir. Hepimizin muzdarip olduğu, ilgilendiği bu konudaki postu bloga da koymayı uygun gördüm. Aydın Sarı hocama buradan selamlar ve sevgiler :)

4 Aralık 2011 Pazar

Bir İfade Biçimi : Pankart #16

Fatih Terim'in önünde Gençlerbirliği deplasmanından bir pankart.

şampiyonluk şarkısı,
düşmesin dillerden..

Gençlerbirliği 0 - 1 Galatasaray | 13. Hafta

Ligin zor sayılabilecek deplasmanlarından birine Elmander ve Engin'den yoksun olarak çıktık. Takımın kreatif yükünü çeken bu ikilinin yokluğunda maça Riera, Baros, Sercan ve Aydın ileri dörtlüsüyle başladık. Göbekte ise Ujfalusi'nin cezalı oluşundan ötürü partneri Semih de kesik yemiş; Servet ve Gökhan ikilisi takıma geri dönmüştü.

Maç boyunca hücum anlamında hiç bir etkinlik gösteremememizi ileri dörtlünün ilk defa birlikte oynamasına bağlıyorum. Bir türlü anlaşmazlıkların aşılamaması sonucu ilk yarıyı şut bile çekemeden bitirdik. Aydın'ın kendine güvensiz, gereksiz ve bol hatalı oyunu, Baros'un ise sürekli faul alma çabaları ofansif dengemizi bozdu. Sercan'ın ise ne yapmaya çalıştığı muamma. Elmander'in ilerideki pivot duruşu bizim herşeyimizmiş meğer. Ayrıca Selçuk'un etkisiz oyunu gözden kaçmadı. Markaj altında çok zorlanıyor. Ama tüm bunlara rağmen takım savunmamızda günden güne artan iyileşme sevindirici.


İkinci yarıda da oyun gidişatı aynı devam ederken maça ilk müdahaleyi Fatih Terim yaptı. Riera'nın yerine Emre Çolak oyuna girdi. Sol kanatı canlandırmaya çalışsa da ileride bir türlü top tutamayışımız gidişatı değiştirmedi. Yedekteki en ofansif oyuncunun Ayhan olması, onun Aydın'ın yerine girmesini sağladı. Ve ne hikmetse Ayhan girdikten hemen sonra golü Eboue'nin ayağından bulduk. Böyle kilit giden bir maçı da ancak böyle bir gol çözebilirdi zaten. Oyun üstünlüğünü ele alamadığımız bir deplasman maçında böyle gollere çok ihtiyacımız oluyor. Böyle goller de hiç beklenmeyen adamlardan gelebiliyor.

Sırada fener maçı var. Takıma Elmander, Ujfalusi ve "dinlenmiş" bir Kazım eklenecek. Muslera, Eboue, Ujfalusi, Melo, Selçuk, Riera, Elmander ve Sercan ilk defa bir fener derbisine çıkacak. Umarım her şey Fatih hocanın istediği gibi olur.

27 Kasım 2011 Pazar

90. Dakikada Nakavt

Inigo Martinez bugün son dakikada öyle bir vuruş yaptı ki...



bu arada bu adam bunu ilk defa yapmamış...


Galatasaray 2 - 1 Sivasspor | 12. Hafta

Ligin 12. haftasında Sivas maçına Melo'dan yoksun olarak çıktık. Fatih Terim, Yekta'nın da yokluğunda orta sahayı Ayhan veya Ceyhun ile güçlendirmektense forveti ikili yapmayı tercih etti. Elmander pivot santrafor, Baros ise yardımcısı gibi gezindiler rakip yarı sahada. Orta sahada Engin, Kazım ve Selçuk'un etkisiz futbolu inanılmazdı. Melo'nun eksikliği ve Selçuk'un markaj altında tamamen kilitlenmesi çok yordu bizi. Sivas'ın önde pres yapmasının da büyük etkisi vardı. Kazım'ın ruhsuz, isteksiz oyunu dilimdeki tüyleri bitirdi. Sezon başından beri anormal kötü, utanmasam onun yerine Aydın Leithe'nin oynamasını isteyeceğim. Riera'ya ise bu maç için ayrı parantez açmak gerekir. Bir Akdenizli olmasına rağmen adaptasyonu çok uzun sürdü. Çoğu zaman İspanyolluğundan şüphe ettim. Ama Kayseri deplasmanından beri yükselen bir form grafiği var. Zamanla iyileşiyor ama daha iyi olmak zorunda. Savunmada ise Eboue, Semih, Ujfalusi ve Balta ; Servet ve Gökhan'lı kombinasyonlardan daha çok güven veriyor. Her ne kadar bu maçta golü Semih'in hatasından yesek de, o da onun nazar boncuğu olsun.

Maça, maçtan çok kırmızı kart pozisyonları damga vurdu. Herkes Engin'in kırmızı gördüğünü hatırlar, gol attığı unutulur. İşte bu da futbolun adaleti. Engin ve Elmander çok çok gereksiz hareketlerle kırmızı kart görüp atıldılar ve büyük ihtimalle derbide olmayacaklar. Hücumda sıkıntı yaşadığımız ve Yekta'nın sakat olduğu bir dönemde bu yaptıkları hiç olmadı. Buna rağmen bu maçtan 3 puanla çıkmak güzel.

Yazmadan geçemeyeceğim. Maç içinde Baros'un kendini atarak penaltı beklemesi ve maçın sonlarında bizim ceza sahası içerisinde Ayhan'ın kendini yere atarak zaman kazanmasına sinir oldum. Üstelik Ayhan kendini o kadar kötü yere attı ki, kalktığında kendi bile gülüyordu. Bize yakışmayan hareketler bunlar.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Turkcell Blog Ödülleri


Turkcell 2011 Blog Ödülleri oylaması çeşitli dallarda başladı. Catenaccio Blog olarak bu oylamada ilk defa biz de yer aldık. "Ben de destek olayım" diyorsanız eğer sol üst köşedeki logodan ya da buradan  facebook hesabı ile giriş yaparak Catenaccio Blog u seçip oyunuzu kullanabilirsiniz. 

Şimdiden teşekkürler...

20 Kasım 2011 Pazar

Beşiktaş 0-0 Galatasaray |11. Hafta - Gidip Gelmek...

 
Zirveye tutunma maçında iki takım da 2'şer puan kaybederek yara aldı diyebiliriz. Hem Beşiktaş hem de Galatasaray aynı oyun dizilişleriyle sahada yer aldı. İlk 20 dakikada Galatasaray daha baskın oyun sergiledi Beşiktaş'a göre. Kazım'la önemli bir pozisyondan da yararlanamadı. Daha sonra ne olduysa bir panik havası başladı. Quaresma'nın sağ kanattan sola geçmesi ve Simao ile beraber atakları geliştirmesi Eboue' yi zor durumda bıraktı. Önce Almeida sonra Simao ile 2 tane mutlak gol pozisyonundan yararlanamadı siyah beyazlılar. Bu anlarda Galatasaray'ın orta 3'lüsünün ön plana çıkıp oyunu rölantiye alması gerekirdi. Ama gerek Ayhan, gerekse Engin'den gerekli katkıyı alamadı Galatasaray. Bunlara bir de formsuz Kazım eklenince hücumda üretkenlik sınırlandı.

Beşiktaş'ta da benzer şeyler yaşandı aslında. Veli ve Ernst pek katkı veremedi ilk yarı boyunca. Bu durum Galatasaray'ın aksine tempolu oynamak isteyen Beşiktaş'ı frenledi. Almeida'nın iyi servisçiliği, Simao'nın efektif oyunu Beşiktaş'ı pozisyonlara soktu. Birinde Semih boş kaleye giden topu kesmesiyle oyunu Gökhan Zan'ın aksine ne kadar iyi takip ettiğini gösterdi. Bugün de sahanın belki de en iyisiydi Muslera'yla birlikte.



İkinci yarıda Galatasaray'da etkisiz oynayan Ayhan'ın yerine Sabri girdi. Sakatlıktan yeni çıkan Sabri maalesef 5 dakika dayanabildi ve ciddi bir şekilde sakatlandı. Sabri'nin yerine Riera, Melo'nun yerine Baros'un girmesi Fatih Hoca'nın maçı ne kadar istediğinin göstergesiydi. Karşı hamle Necip Mustafa Pektemek değişikliğiyle Carvalhal'den geldi. Bu dakikadan sonra karşılaşma atanın kazanacağı maç havasına büründü. Zaten maç da her iki tarafa gitti geldi ama gol gelmedi.

Maçta ön plana çıkan adam Muslera'ydı. Sezon başından beri sıkça eleştirilen Uruguaylı gerekli cevabı gerek İtalya Uruguay maçında gerekse bu maçta verdi. Bonservis bedeli, aldığı para tartışılabilir ama adam iyi kaleci.  Semih de sanırım maç boyunca gösterdiği performansla Servet'e mührü basmış oldu.

Çarşı'nın 65. dakika şovu güzeldi fakat Eboue'ye yapılanlar tam anlamıyla bu şova gölge düşürdü.

16 Kasım 2011 Çarşamba

Luka Modric


Ülkemizdeki spor yazarları Luka Modric de kim desin dursun! 

Atı alan Üsküdar'ı geçti...

Euro 2012 Finalleri


Son yıllardaki büyük turnuvalarda olduğu gibi Euro 2012'de de yokuz. Aslına bakarsak bu sistemsizliğin içinde bu duruma şaşırmamak gerekir. Federasyonundan basınına, futbolcusundan hocasına kadar öylesine bir bataklığın içindeyiz ki bu durumdan kurtulmamız yılları bulabilir. Kısacası ülke futbolunda şu an tam bir kaos ortamı hakim. Biz Euro 2012'ye gidemiyorken bana göre oyuncu kalitesi bakımından bizden daha geride olan Hiddink'le 2010 WC'a gidemeyen Rusya, Danimarka, İrlanda gibi takımlar bu turnuvaya gidiyor. Bu arada torbalar da belli olmuş. Kuralar 2 Aralık'ta çekiliyor. 

1. Torba
Ukrayna
Polonya
İspanya
Hollanda
2. Torba
Almanya
İtalya
İngiltere
Rusya
3. Torba
Hırvatistan
Yunanistan
Portekiz
İsveç
4. Torba
Danimarka
Fransa
Çek Cumhuriyeti
İrlanda Cumhuriyeti

İspanya - Almanya - Portekiz - Fransa grubu tadından yenmez bu turnuvada...

11 Kasım 2011 Cuma

Şeytan!



















Maç içinde spikerden daha çok konuşma ihtiyacı hisseden ve yalakalık yapmak için devamlı çaktırmadan laf sokmaya çalışan adam; 

Senin yaptığını şeytan yapmaz.

Sıktın artık!

10 Kasım 2011 Perşembe

9'u 5 Geçe


Özlemle anıyoruz...

30 Ekim 2011 Pazar

Kayserispor 0 - 2 Galatasaray | 9. Hafta - Kimlik Meselesi


Geçen hafta olaylı geçen ve kaybedilen Antep maçında Galatasaray ligin gidişatı konusunda önemli ipuçları vermişti. 3 sezon kimliksiz bir oyun sergilendikten sonra Fatih Terim ilk dönemindeki gibi yeni bir kimlik yaratmaya başladı. Henüz sezonun ilk çeyreği geride kaldı ama bunu söylemek çok zor değil. Tabi daha katedilecek çok yol var.

Doğrusunu söylemek gerekirse Kayserispor maçı için birçok Galatasaray taraftarının kafasında soru işareti vardı. Bunun sebebi de cezalılar, sakatlar, Kayserispor'un formu...Ama 15. dakikadan sonra eminim o soru işaretleri silinip gitmiştir. Galatasaray rakibi acayip ısırıyor. İleri uçta Elmander, arkasında Selçuk, Yekta, Riera, Ayhan...Kayserispor bunları geçerse de arkalarında Melo'yu görüyordu. İlk yarının tamamı bu şekilde geçti. Galatasaray'ın tek sıkıntısı hücümda üretken olmamasıydı. Bu da maçın kopmamasında en önemli etkendi. Neyse ki duran toplarda geçmiş sezonlara göre daha iyi bir Galatasaray var bu sezon. Riera'nın ortasında Elmander kafayla işi bitirdi. Top filelere gittikten sonra da takım 5 saniye boyunca düşündü acaba gol mü, ofsayt mı diye...

İkinci yarıda ise ilk yarının aksine saldırgan bir Kayserispor vardı. Alan daraltmalar, beklerin hücuma çıkışı, Galatasaray tam anlamıyla bunalmıştı. Bunda Yekta'nın sakatlanmasından sonra direnci düşük olan Aydın'ın oyuna dahil olmasının da payı büyüktü tabi. Adeta gol geliyorum diyordu Kayserispor adına. Bu dakikalarda Fatih Terim'in "çıkın, çıkın!" diye bağırması Arsenal kupa finalini hatırlattı bizlere. Maç zora girmişti ki Eren Güngör'ün hatası Selçuk İnan'ın şık plasesi Galatasaraylıları rahatlattı.

Dikkat çekenler;

-Semih inanılmaz bir özgüvenle oynadı. Gökhan'a, Servet'e selamı çaktı.
-Ayhan bu sezon oynamasına rağmen hırsıyla göz doldurdu.
-Riera ve Eboue geldiklerinden beri ilk defa bu kadar verimli oynadılar.
-Hakan Balta Fatih Terim'le birlikte geri döndü.
- 40 Derece ateşle maçan çıkan Elmander adammış!

O An #28

Bu akşam oynanan ve Juventus'un Inter'i deplasmanda 1-2 mağlup ettiği maçtan bir kare. Juventus'un Şilili oyuncusu Vidal, İnter'li Obi'yi korkuturken..

28 Ekim 2011 Cuma

Galatasaray 2 - 4 Gaziantepspor | 8. Hafta - Ya Sabır!

Bu maç için o kadar sinirlendik, o kadar küfür etmiştik ki bloga bir şey yazamamıştık. Biraz sakinleşince, o hakemlerin adının blog arşivine, kayıtlarına geçmesi gerektiğine karar verdik. Orta hakem Abdullah Yılmaz'ın ve yan hakem Serdar Diyadin'in bizi nasıl katlettiğini -doğradığını bile demiyorum- unutmamak için bu postu giriyorum.

Maç hakkında yazacak pek bir şey yok. Ama sene başından beri gördüğümüz gibi, eksik kalmamıza rağmen Galatasaray karakterini sahaya yansıttık. Kiralık Melo'nun bile kendisine yapılan bir faulden sonra "faul yok, faul yok" hareketlerini yaparak hakeme tepki göstermesi bile tüylerimin diken diken olmasını sağladı. Eboue ve Riera hariç diğer oyuncuların da hırsı takdire şayandı.

Maç sonunda Fatih Terim yine konuşmamayı seçti, sabretti. Biz de öyle.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Futbol Asla Sadece...




Burası İspanya. Biri Atletico Madrid biri Valencia. Hayatlarında belki de hiç Türkiye'ye gelmemiş oyuncuların, Türkiye'deki terör olaylarını kollarında siyah bantla protesto etmesini futbol tabirleri içerisinde açıklayamayız. Bu olaylar, futbolun sadece bir oyun olmadığını, aslında tüm dünyanın ortak dili olduğunu gösteriyor. Teşekkürler Arda Turan ve Mehmet Topal!

futbol asla sadece futbol değildir.

23 Ekim 2011 Pazar

No Al Calcio Moderno

22 Ekim 2011 Cumartesi

Nazar Değmesin!


Bu nazar boncukları Yenilmez Armada'ya gelsin. Spor sergi yıllarını benim kuşağım görmediği için, tarihin en iyi Galatasaray basket takımını izliyoruz sanırım bu sene. Sezon itibariyle 10'da 10 ile giden takım, bugün de Banvit'i 84-73 ile geçtik. Ligde ve Euroleague'de kayıpsız yola devam!




özet için ftw1905'e teşekkürler!

21 Ekim 2011 Cuma

Yunus Yıldırım 0 - 0 Yunus Yıldırım


Bir adam düşünün ki ilk yarıda çalmadığı, ikinci yarıda ise zırt pırt çaldığı düdüklerle maçı tek başına kontrolünde tutsun, temponun yükselmesine hiç izin vermesin. Nedense bu adam Galatasaray'a hiç yaramıyor!  Yönettiği son 7 maçı  kazanamadı Galatasaray...Tartışılması gereken bir konu değil mi?

20 Ekim 2011 Perşembe

O An #27


Fatih Terim topun çıkmasını engellemeye çalışırken, bir yandan da göğsüyle kontrol etmeye çalışıyor. Bu heyecanı, onu Fatih Terim yapan en büyük özelliği.

16 Ekim 2011 Pazar

Galatasaray 2 - 1 Bursaspor | 6. Hafta - Sarı-Kırmızı Günler


Galatasaray için müthiş bir hafta geride kaldı. Basketbolda Fenerbahçe karşısında alınan 2 Cumhurbaşkanlığı kupası, Engelsiz Aslanların aldığı 3. Dünya Şampiyonluğu ve son olarak futbolda Bursaspor galibiyeti. Galatasaray taraftarı bu tür galibiyetleri epeyce zamandan beri özlemişti.
Havanın yağışlı, zeminin ağır olması mücadelenin kora kor geçmesine sebep oldu. Ama 60. dakikaya kadar Galatasaraylı futbolcular rakibe neredeyse 3. bölgede hiç top göstermediler. Beklerin orta sahaya desteği, ortadaki 3'lünün müthiş presi, Elmander'in Hakan Şükür vari koşuları savunmayı da oldukça rahatlattı. Engin Baytar'ın dinanizmi bu takıma çok şey kattı geçen 3 haftada ki daha da katacak gibi gözüküyor ama fizik kondüsyonunu biraz daha arttırması lazım. Selçuk ile Melo da bildiğimiz gibi oynadılar bugün. Melo'nun hırsı izlemeye değer bu sene. Kendisi sanki futbol maçında değil, voleybol ya da basketbol maçında oynuyor gibi hırsını gösteriyor. Fenerbahçe derbisinde düşünemiyorum bile kendisini.

Ve Baros...Kimilerince sene başında üstü defalarca çizilmiş olmasına rağmen o tam bir profesyonel gibi oynamaya devam ediyor, hala bu takımın en önemli parçası olduğunu gösteriyor. Böyle düşünmemizi sağlayan en önemli etmenlerden birisi de Sercan Yıldırım. Nasıl bir kafayla yaşadığını merak etmekteyim kendisinin. Yeri geliyor çok ince bir topuk pası veriyor, yeri geliyor topu en olmadık yerde kornere gönderiyor. Fatih Hoca'da maç sonunda "Galatasaray'da oynadığının farkına varmalı" diyerek o da bazı şeylerin farkında olduğu gösterdi. 

Gelelim Fatih Hoca'ya...Galip gelen kadroyu bozmayarak 3 haftadır doğru işer yapıyor. Ama bugün Engin sakatlandığında Sercan değişikliğine bir anlam veremedim. Orta saha düştü düşecek derken bu değişiklikle beyaz bayrağı göndere çekti resmen. Neyse ki hoca şansı bugün yanındaydı da oyuna sonradan dahil ettiği Baros maçı çevirdi. Yoksa zor bir basın toplantısı bekliyordu Fatih Hoca'yı.

Galatasaray taraftarı bu haftayı oldukça mutlu bir şekilde kapattı. Tüm branşlarda güzel günler bekliyor sarı-kırmızılıları...

2 Ekim 2011 Pazar

Kupalara Layıksın Sen!


Ankaragücü 0 - 3 Galatasaray | 5. Hafta - Yürüyoruz Biz Bu Yolda


Bugün Galatasaray Ankaragücü karşısında çok önemli bir karşılaşmaya çıktı. Gerek deplasman fobisini yenmek, gerekse 2 sezondur Ankara'da deviremediği rakibini yenmek gerekiyordu.

Maça her iki taraf da kontrollü başlamıştı ki bu sezon Selçuk üzerinden sıkça göreceğimiz duran toptan Rajnoch'un kendine kalesine doğru vurduğu kafayla golü buluyordu Galatasaray. Bu aynı zamanda lig tarihinde atılan 3000. goldü. Galatasaray'ın orta sahada kalabalık olması (Melo-Seçuk-Engin) Ankaragücü'ne top yapma fırsatı tanımadı hiç. Aynı zamanda bu üç oyuncunun top yapabilme özelliği Galatasaray'ı bir hayli rahatlattı. Daha yarım saat olmadan da Kazım'ın sert şutu skoru 2-0'a getimişti bile. İlk yarının ilerleyen dakikalarında iki takım aynı düzende devam etti. Geçen hafta oynanan Eskişehir maçıyla karşılaştırırsak bekler bu sefer hiç ileri çıkmadı. Bu da hücum varyasyonlarının azalmasına neden oldu.

2. yarıya Ankaragücü daha istekli başladı ama bu heves genelde Galatasaray'ın ısıran orta sahasına takıldı. Bu orta saha kaptığı toplarla hızlı hücumları geliştirdi ve hücum hattı daha dikkatli davransa 65. dakikada skorun 4-5 olması içten değildi. Maçın sonlarında Baros'un istekli oyunu Galatasaray adına sevindiriciydi ki yaptırdığı ve attığı penaltıyla skoru 3-0'a getirdi.

Galatasaray adına maçın geneline bakacak olursak orta sahanın durumu şimdilik iyi. Bunda Kazım'ın istekli oyununun da payı var. Kale güvenilir ellerde. Sabri ve Gökhan Zan ağır aksak işliyor. Yabancıların takıma biraz daha ısınması lazım. Ankaragücü'nün ise bu sene işi oldukça zor. Sezon öncesi en önemli oyuncuları Sapara ve Vittek'i kaybettiler. Yerleri de dolmuş değil. Yetenk bakımından da oldukça kısırlar. Zor günler bekliyor Ankaragücü'nü.

Sarı Kırmızı Bir Gün


Bugün hem futbolda hem de basketbolda çok önemli iki karşılaşmaya çıkıyor Galatasaray. Turkish Airlines Euroleague eleme maçında Lietuvos Rytas ile karşılaşacağız. Kazandığımız takdirde ilk defa Euroleage oynayacağız bu sezon. Bu maçtaki en büyük dezavantajımız maçı rakip sahada oynamamız ve tek maç olması. Ama oldukça tecrübeli oyuncularla takviye edilen basketbol takımımız bunun üstesinden gelecektir.

Lietuvos Rytas - Galatasaray 
7.00
NTVSPOR

Futbolda ise son 2 sezondur belalımız olan Ankaragücü'ne karşı oynuyoruz deplasmanda. Sezon gidişatı açısından belirleyici maçlardan bir tanesi. İyi bir seri yakalamak için deplasmanda kazanmak şart. Rakiplerin de bu hafta kazandığını düşünürsek bu maçı boş geçmemiz lazım. 

Ankaragücü - Galatasaray
7.00
LigTv


27 Eylül 2011 Salı

Galatasaray 2 - 0 Eskişehirspor | 4. Hafta

Aslantepe'de 3 puan alışkanlığımızı sürdürmemiz açısından ve diğer rakiplerin haftayı kayıpsız geçmesi açısından önemli bir maçtı Es-Es maçı. İlk yarısı itibariyle Samsun maçını hatırlattı bize. Skibbe'nin Eskişehir'i bizi oynatmamayı başararak, Mehmet Yıldız'ı ileride topla buluşturmayı hedefliyordu. Defansif anlamda bir nebze başarılı olsalar da, hücumda Erkan Zengin harici başka kreatif oyuncu olmayınca ileride tehlike yaratamadılar.

Maçın ilk golü hiç de alışık olmadığımız bir şekilde; duran toptan ve hatta Gökhan Zan'dan geldi. Selçuk'un içeri ortasına sadece dokundu ve takım öne geçti. Skor avantajına rağmen oyunu bir türlü rakip kaleye yığamadık. Bir yandan da sürekli kısa ve garanti paslarla pozisyon ararken; pas ve pozisyon yüzdelerimizi geliştirmeyi ihmal etmedik. Yer yer göze hoş gelen futbol oynasak da gol gelmeyince stres iyice arttı.

İkinci yarıya Samsun maçının tecrübesinden dolayı yine tedirgin başladık. Top sürekli bizde, rakip kötü ama sürekli bir hata yapabilme potansiyeli olan Gökhan, Sabri ve Hakan'lar yüzünden rahat rahat maç izleyemiyoruz. Derken imdadımıza yine bir karambol golü yetişti. Bu kez Melo biraz da şansının yardımıyla farkı ikiye çıkardı. Geçen sezon Juve'de 2 gol atan Melo, bu sezon 4 maçta 3 gol kaydetti. Skor 2-0 olduktan sonra takımın düşmesini beklerken aksine iyice şaha kalktı. Tam saha pres, garanti paslar, Kazım'ın bile istekli oyunu "Allah'ım Brezilya mı bu?" dedirtti bize çoğu kez.

Maçın geri kalanında iki takım da birbirine pek top oynatmazken, 65ten sonra başlayan oyuncu değişikliklerinden sonra Galatasaray iyice oyundan düştü. Üretkenlik sıfıra yaklaşırken, mücadele gücünün git gide artması günün sevindirici olaylarındandı. İleride hiç bir şey yapamayan Elmander'in takımın en çok koşan oyuncusu olması ilginç ve alışkın olmadığımız bir anektod. Kazım Ve Riera'nın ise savunmaya sık sık yardım etmesi özlediğimiz, beklediğimiz hareketlerdi. Sahanın her yerinde koşan bir Galatasaray izlemeyi özlemişiz.

Herkesin üstüne basa basa konuştuğu bir adam vardı sahada onun da adı Felipe Melo. Kiralık olmasına karşın canla başla mücadele etmesiyle, tribünlerle sürekli iletişim halinde olmasıyla çok sevdirdi kendini. Yıllardır Milan'da Gattuso'yu izlerken imrenerek bakardım, bu açlığımı bu sezonluk Melo ile dolduruyorum. Yanındaki Selçuk İnan'ın harikulade performansını gölgelese de şimdilik her övgüyü hak ediyor. Nazar değmesin diyelim.

22 Eylül 2011 Perşembe

Karabükspor 1 - 1 Galatasaray | 3. Hafta

Deplasman fobimiz, kayıplarımız devam ediyor. 10 kişi kalsak da, hakem kötü olsa da, tam kadro olsak da, eksik olsak da bir şekilde puan kaybetmeyi başarıyoruz. Dış sahada oyun içindeki gelişmelere reaksiyon gösteremiyoruz.

Çok şey beklediğimiz, üzerine yükler yüklediğimiz Muslera; İBB maçından sonra yine bir hatayla daha çıktı bugün karşımıza. Yerine giren Ufuk ise kaldığı yerden devam ediyor. Durum 1-1 ya da 0-0 iken zaman geçirme çabalarını onun kötü bir şakası olarak kabul ediyorum. Ortalama bir takıma karşı bile zaman geçireceksek işimiz var.

Takımın daha yeni olması, 10 kişi kaldıktan sonra birlik olmayı, oyunda üstünlük kurmayı fazlasıyla engelledi. Onun için topu her alan, sağına soluna bakmadan dikine kaleye doğru koştu. Bu yüzden de C.Kazım'ın LigTV muhabirlerinden birinin iltifatlara maruz kalması gayet normal yani. Panik yapmayalım 'zamanla' bunlar da geçecektir. Geçen sene bu kadar şanssız ve kötü olduğumuz her maçı kaybettik. Bu kez 1 puan iyidir.

Baros'un oyuna yedek başlayıp, Elmander'in 80 dakika canla başla oynaması ve Baros'un girer girmez penaltı yaptırması tam bir ironi. Ayrıca penaltıyı kullanan Melo'nun gol sevinci klişeleşecek. Takımda oturması gereken daha çok şey var. Terim'in maç sonunda dediği gibi; sezon öncesi gösterilen yüksek performansın lige yansıtılamaması bir hayal kırıklığı yarattı şimdilik. Lige motivasyonun sağlanması ile takım yavaş yavaş düzlüğe çıkacaktır.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Karabükspor - Galatasaray | 3. Hafta Maç Öncesi



Galatasarayımız çarşamba günü Karabük deplasmanına çıkıyor. Geçen sene alınan Karabük mağlubiyeti Rijkaard'ın sonunu hazırlmıştı belki de. Bu maç Fatih Terim'in takımdaki ideal 11 i bulma açısından ve önceki yıllarda yapılamayan rakiplerin puan kaybettiği haftada kazanamama durumunu ortadan kaldırması için çok önemli bir karşılaşma. Yarın Fatih Hoca'nın çıkaracağı kadro ve sistem merak uyandırıyor. Samsun maçında dönülen yanlıştan ben Karabük maçında da vazgeçeceğini düşünmüyorum açıkçası. Olmadı 2. yarı tekrar 4-4-2 ye dönecektir Fatih Hoca. Taraftarın temennisi maçın başında 4-4-2 ile çıkması ve resimde yer alan geçen seneki durumun yaşanmaması tabi ki.

Maçın saatine dikiz bu arada.


Karabükspor - Galatasaray
Saat: 6.45

19 Eylül 2011 Pazartesi

O An #26

Uzun yıllar sonra bir 10 numaranın 30 metreden attığı gole şahitlik ettik. Golün sahibi Felipe Melo kendine has "PitBull" sevincini yaparken.

18 Eylül 2011 Pazar

Galatasaray 3 - 1 Samsunspor | 2. Hafta


Hayal kırıklığı yaratan geçen haftanın ardından; Galatasaray bu hafta taraftarlarıyla buluştu. Galatasaray geçen hafta belli dakikalarda olumlu sinyaller vermişti aslında. Fakat maçın geneline baktığımızda İBB karşısında kesinlikle galibiyeti haketmemişti.Samsunspor ise Gençlerbirliği karşısındaki ilk yarıda oynadığı oyunla ligin flaş takımı aday olacağını gösterdi.

Bugün Galatasaray taraftarının verdiği gazla maça tempolu başladı. Samsunspor ise 5 sene öncesinden kalma bir görüntüyle yani hiç hücuma düşünmeden çıkmıştı sahaya. Kilidi 18. dakikada Felipe Melo'nun 35 metreden enfes golü açtı. Kaleci Ahmet Şahin'in golde yapacak pek birşeyi yoktu. Bu dakikaya kadar dikkat çeken şey, sağda Sabri'nin, solda da Hakan Balta'nın hücuma katkısı oldu. Organizasyonlardan pek verim alınamasa da bu iyi bir işaret. Riera'nın takıma henüz uyum sağlayamamış olması Hakat Balta ile olan pas alışverişlerini de etkiledi.

Golden sonra Galatasaray tempoyu düşürdü ve topu orta sahada gezdirmeye başladı. Samsunspor'un oyun anlayışı maçta pozisyon olmasını engelledi.

2. yarıda ise bambaşka bir Samsunspor vardı. Ortasahada daha kalabalık, hücumda çoğalabilen....Geçen hafta gol geliyorum diye bağırmıştı ya bu hafta da aynısı oldu. Günün başarısız ismi Sarp beraberlik golünü getirdi. Daha sonra arka arkaya yapılan Elmander-Eboue, Baros-Sercan ve Kazım-Engin değişiklikleri ile takım basbas bağırdığımız 4-4-2 sistemine döndü ve goller gelmeye başladı.

Bugün takımın artıları; Felipe Melo, Johan Elmander ve 4-4-2
Eksileri ise ; Baroş, Kazım oldu.

11 Eylül 2011 Pazar

İBB 2-0 Galatasaray | 1. Hafta



Türk futbolu kötü geçen yaz döneminden sonra sonunda futbola merhaba dedi. Beşiktaş ile Trabzonspor'un dün aldığı sonuçlar ligin yine zorlu geçeceğini göstermişti. Bugün de İBB bu tezi doğruladı.

Maalesef geçen sezondan hatta son 3 sezondan kaldığımız yerde başladık yine lige. Takım bugün İBB karşısında ciddi rakiplerle bolca hazırlık karşılaşması oynamasında rağmen lige çok hazır olmadığının sinyalini verdi. Maça fena başlamamıştık esasında. Orta sahadaki birliktelik, bu oyuncuların hücuma katkısı özlediğimiz şeylerdi. ilk yarım saatte tempoyu arttırdığımızda rahatlıkla pozisyon bulduk. Bunların golle sonuçlanmaması şansızlıktı. Ne olduysa ilk yarım saatten sonra oldu. Orta saha oyundan düşmeye başladı. İBB pozisyonları da bu dakikadan sonra buldu. Arka arkaya kaçan goller gol "gol geliyorum" dedirtti adeta. 42. dakikada da Muslera'nın hatasından Efe takımını öne geçirdi ve soyunma odasına galip götürdü. İlk yarıda gözüme çarpan detaylar; Ujfaluji'nin sağ bekten hücüma katkısı, Çağlar'ın ne hücumda, ne de savunma da varlık gösterememesi ( golün geldiği kanat), Melo'nun ileri çıkışları ve Baros'un fizik yönünden zayıflığı oldu.

2. yarıya Gökhan - Yekta değişikliğiyle başladık. Orta saha biraz hareketlendi. Ancak bu da çok fazla sürmedi. Ne zaman ki Sercan Çağlar'ın yerine oyuna girdi, bu sefer orta sahayı tamamen teslim ettik rakibe.Bu dakikadan sonra da sahada pek varlık gösteremedik. İBB de rahatlıkla Webo ile 2. golü buldu ve maç hakedilen şekilde İBB'nin 2-0 lık üstünlüğü ile sonuçlandı. Netice de sadece 1,5 puan kaybettik.

Galatasaray tek forvete Skibbe'nin gelişi ile geçmişti. Aynı sistem devam ediyor. Bu takım yıllarca en az iki forvetle oynadı. Yeri geldi Gerets döneminde maç içinde 4 forvete kadar çıktı. (Kabze-Necati-Karan-Şükür) Tek forvet bu takımın kimliğine tamamen aykırı. Umarım Fatih Hoca en kısa zamanda bu sisteminden vazgeçer ve bu takımı eski günlerine döndürür.

İ.B.B - Galatasaray | Başlıyoruz!

açılış ve başlangıç ritüellerini hiç sevmem ama çok bekledik, çok özledik bu anı. bu akşam hasret sona eriyor. bugün günlerden Galatasaray!

@ Atatürk Olimpiyat - 20.00

25 Ağustos 2011 Perşembe

UEFA Sifonu Çekti!

Şike olayları ile ilgili kesin sonuçlar çıkmadan bloga hiç birşey yazmamıştım ama bunu görünce dayanamadım. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden ihraç edilip yerine Trabzonspor'un getirilmesinden sonra Trabzon'un yerel basını dayanamamış, bombayı patlatmış;

UEFA SİFONU ÇEKTİ!

Real Madrid 2-1 Galatasaray

Santiago Bernabeu Cup'ta bu sezon Real Madrid ile biz oynama şerefine nail olmuşuz. Sabri, takım kaptanı olarak çıktı Bernabeu'ya. Maç öncesi Madrid kaptanı Sergio Ramos ve hakemlerle dialogları görülmeye değerdi. Yeni transfer Eboue ise ilk kez sahadaydı.

Başkanlığa Ünal Aysal da gelse, takımın başına Fatih Terim de geçse; Hakan Balta hala sol bek, Sabri hala sağ açık. Defansın önüne Melo'yu, kaleye Muslera'yı, sağa Eboue'yi koysak da bunlar olduğu sürece ne takıma güvenim kalıyo ne de takımı izleyesim. Sol kanatın kanser olduğu, defansın arkasına atılan her topun yüzde yüzlük pozisyon olduğu Balta'lı takımı izlemek istemiyorum. Yerine Çağlar oynatılsın diyenler de, onun sadece kötünün iyisi olduğunun farkına varamamışlar. Bu kadar çok transfer yapılan bir sezonda sol kanadın hiç güçlendirilmemesi çok ilginç.


Hazırlık dönemini büyük takımlarla yapılan maçlarla geçirmek iyi oldu. Takımın eksikliklerinin görülmesinin yanı sıra, oyuncuların kendilerinin ne durumda olduğunun farkına varması, kazandıkları öz güven hep artı olarak yazıldı. Ayhan'ı, Yekta'yı, Sabri'yi CR7'e karşı görmek zevkliydi. Selçuk İnan'ın Bernabeu'da ilk golümüzü atması da ayrı bir gurur kaynağı oldu bize.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Arda Turan Atletico Madrid'de!


***


Arda Turan: "I feel at home at Atlético"

Öyle demesen iyiydi Arda..


23 Temmuz 2011 Cumartesi

Yeni Sezon Demek Yeni Forma Demek

Galatasaray bilindiği üzere bu sezon Nike ile anlaştı. Sebebini bir türlü anlayamadığım büyük beklentiler üzerine Nike bu 3 tasarımı çıkardı bize.
Klasik Parçalı

Siyah Dış Saha 1

Sarı Dış Saha 2


Bu sezon çıkan 3 forma da kendi renklerimizde ve satış stratejisi tamamen kendi renklerimizden yaratılacak. Geçen senelerdeki gibi Arda'nın deyimiyle "or.. rengi" yok bu sezon. Parçalı da Siyah da gayet mutevazi formalar olmuş. Formalar ile yakınen ilgilenenler arasında tasarımlar çok sade ve basit bulunsa da aslolanın aslında arma olduğunu tekrar bende belirtip klişe timine katılayım. Zaten abartılı tasarımlardan ve renklerden bugüne kadar hiç hayır görmedik. Sarı formayı beğenen sayısı da baya fazla. Akıllara Arif Erdem'i ve Kubilay Türkyılmaz'ı getirdi hemen. Klasik bi kenara, en alınası forma bu sezon için.

12 Temmuz 2011 Salı

Kaldığı yerden devam düzene.




02 Temmuz'dan beri yaşananlar bir milat olarak algılanabilirdi!!! Ancak son olaylardan sonra görüldü ki sadece 3 maymunu oynayarak ne şiş yansın ne para denilerek izliyoruz,takipçisiyiz vs.vs. diyerekten, bakınız ligide zamanında başlatıyoruz hadi artık koşun tiyatrolarınıza son oyunları izleyin denildi. Sizde kalsın böylesine boka batmış liginiz de futbolunuzda... Biraz yürekli olduğunuz gösterebilirdiniz en azından ligi erteleyerek, "herkesi memmnun edemeyiz" demek yerine. Kimseyi memnun etmek gibi bir göreviniz yoktu ama...

1 Temmuz 2011 Cuma

Başlıyoruz!

bu 3lünün geri döndüğünü görmek, bizi gaza getirdi. Ruh falan deyip başlamayalım ama yine..Takıma katılacaklar ve ayrılacaklar belli olunca, detaylı bir sezon öncesi yazısı yazarız yine. Vira Bismillah!

Başlıyoruz!

bu 3lünün geri döndüğünü görmek, bizi gaza getirdi. Ruh falan deyip başlamayalım ama yine..Takıma katılacaklar ve ayrılacaklar belli olunca, detaylı bir sezon öncesi yazısı yazarız yine. Vira Bismillah!

11 Haziran 2011 Cumartesi

Bir İfade Biçimi : Pankart #15

29 Mayıs 2011 Pazar

Barca 3 - 1 Manu


Dün maç başladığında aklımdaki ilk soru acaba Manchester ne kadar direnebilecek oldu. Maça da fırtına gibi başladılar. Ama o da 15 dakika kadar sürdü. Daha sonra Messi ve ekibi her zaman olduğu gibi ipleri ellerine aldılar. Olağan skor ortaya çıktı. Manu da en çok şaşırtan olay Sir de dahil olmak üzere Rooney'den başka kimse inanmamış bu maçı alacaklarına. Gerçi inansalar da pek birşey değişmeyecekti büyük ihtimal.

Dünün en güzel fotoğrafları tümörden kurtulan Abidal'in kupayı kaldırması ve tribünlerdeki Bandırmaspor atkısıydı. 
Bu kısa yazıyla blog için tekrar ısınma turlarına başlamış olduk sanırım...
Related Posts with Thumbnails