30 Aralık 2011 Cuma
Galatasaray zu 2012!
26 Aralık 2011 Pazartesi
Galatasaray | İlk Yarı Sonu
20 Aralık 2011 Salı
15 Aralık 2011 Perşembe
Küreselleşmenin Spor Dünyası’na Etkisi
Sonuç olarak, kitle iletişim araçları, spora ihtiyaç duyarken, spor organizasyonları da kendilerini kitlelere duyurabilmek için televizyonlara büyük ihtiyaç duymaktadır. Toplumu yönlendirme ve farkındalık yaratma gibi unsurları olan kitle iletişim araçlarından televizyonun ülkemizde izlenme oranı %94 olduğu düşünülürse, televizyonların futbol ve birkaç branş yerine, branş farkı gözetmeden organizasyonun büyüklüğüne göre spor dallarına yer ayırması; toplumumuzda hem spor kültürünün gelişimine büyük katkı sağlayacak hem de televizyonlarda yer bulamadığı için sponsor bulmakta zorluk çeken federasyonların yararına olacaktır.
Yirminci yüzyılda aralıksız olarak krizlerle boğuşan dünyada, özellikle 1980 sonrası gelişimi ve ulus ötesine taşmasıyla ciddi bir gelir kaynağı olan sportif faaliyetler, yine aynı dönemde, finansal kapitalizmin de etkisiyle, günümüzde sıkça kullanılan “Endüstriyel” adıyla anılmaya başlamıştır. Öyle ki, iktisat literatürüne “Spor Ekonomisi” kavramıyla giren ve ciddi bir gelir kaynağı haline gelen spor oyunları, son yıllarda dünya genelinde ekonomik anlamda önemli ölçüde işlem hacmine sahip olmuş, olmaya devam etmekte ve sadece emek ve sermaye kesimi için değil, “yasallaşan” çok sayıda aracı için de gelir kaynağı haline gelmektedir.
2000′li yılların başından itibaren spor ekonomisinde çok ciddi pazarlar oluşmaya başlamıştır. Bunların arasında sponsorlar, komisyonerler, reklamlar, malzemeler ve hatta çim yetiştiricileri bile sayılabilir. Dünya genelinde, küreselleşmenin işgücü haricinde hızla olgunlaşması sürecinde, spor ekonomisinde öylesine anlamlı bir gelir imkânı bulunmaktadır ki, ciddi vergi oranlarına ve ulus ötesine geçişte karşılaşılan caydırıcı bütün etkilere rağmen, dünyanın neredeyse her yerinde oldukça “lüks” bir şekilde yaşam sürmeye yetecek kadar gelir imkânını sağlayan spor ekonomisi sayesinde, sporcular dünyanın her yerinde gelir elde edebilmektedir.
Böylesine hızla gelişen ve yayılan endüstride, ekonomik krizler spor ekonomisine doğrudan etki etmektedir. Bunun en açık örnekleri içinde bulunduğumuz yıl içerisinde görülmeye başlanmıştır. Dünya finans merkezi olan ve dünya ekonomisinin en son yaşadığı krizin kaynağı olarak gösterilen, bu anlamda da krizden en çok etkilenen ABD’de, yıllardır ekonomik olarak ciddi bir pazara sahip olan basketbol organizasyonu NBA(Ulusal Basketbol Organizasyonu)’da 2011–2012 sezonu işveren ile işgücü arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı işgücü(sporcular) tarafından lokavt edilmiştir. Temelinde, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında planlanan “Yeni Dünya” düzeninde, “sistem” in olgunlaşıp yayılabilmesi amacıyla oluşturulmuş olan bu spor organizasyonu, küreselleşme evresinin de en önemli araçlarından biri olmuş ve içinde bulunduğumuz yüzyılın başlarından itibaren çok ciddi bir pazar haline gelmiştir. Öyle ki tüm dünyada milyarlarca kişi tarafından izlenen organizasyonlara sahiptir. Bunun yanı sıra sadece yarattığı malzeme (giyim, aksesuar, ayakkabı vs.) pazarı bile bir çok üst düzey futbol liginin ekonomisinden büyüktür.
Büyüme dinamiğinin büyük oranda Çok Uluslu Şirketlere bağlı olması, yaşanan küresel finans krizinden bu organizasyonun çok ağır olarak etkilenmesinin en önemli kanıtı olmaktadır. Ancak ne gariptir ki, böylesine büyük gelir imkânı sunarak istihdam ettiği işgücünü “lüks” yaşama entegre eden organizasyon, aynı zamanda bu kriz ortamında yaşadığı güçlükler karşısında işgücüne karşı sorumluluklarını yerine getirememektedir. Bunun sonucu olarak işgücü(sporcular) dünyaya yayılmakta ve kendisine sunulan yaşam şeklini bir şekilde sürdürmeyi hedeflemekte, bunu da az önce belirttiğim küresel ölçekte faaliyet gösteren sponsorlar aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Burada önemle dikkat edilmesi gereken nokta ise, NBA’de istihdam edilmemesine rağmen dünyanın çeşitli yerlerinde gelir elde etme imkânı bulan sporcuların ardında Çok Uluslu Şirketler’in bulunuyor olmasıdır. Bu ise oldukça açık olarak, sistemin, küreselleşme başlığı altında sporu yani küreselleşmenin en önemli aracını kullanarak kendisini nasıl finanse ettiğini gözler önüne sermektedir. Yani, kapitalizmin gelişim sürecinin temelini oluşturan “çevre” den “merkez” e kaynak aktarımının, günümüzde yansıması “spor endüstrisi” üzerinden olmaktadır.
Yazının içerdiği konuya paralel olarak, endüstriyelleşen ve yozlaşan spor dünyasının gerçekliklerine de iki cümlede yer vererek, yazıyı bitireceğim. Maalesef durum o ki sporun küreselleşme olgusunun dışında kalması beklenemez. Rahşan İnal bunu kitabının önsözünde bulunan bir bölüm ile sporun küreselleşmenin nasıl esiri olduğunu çok güzel anlatıyor;
“Gören gözler için, farklılıkların hiç olmadığı kadar belirginleştiği dünyamızda, bir yandan çamurdan ekmek yaparak beslenmeye, gıda yardım paketleriyle açlıktan ölmemeye çabalayan insanlar, diğer yanda sadece bilgisayar klavyesindeki tuşlara basarak dünya kaynaklarını sömürmekten ‘obezleşmiş’ insanlar var. Benzer olarak bir yanda yalınayak, yırtık, patlak topun peşinde koşan çocuklar ve gençler; diğer yanda her türlü donanıma sahip koşullarda spor yapanlar!” “Rahşan İnal-Küreselleşme ve Spor”
biz futbolun sahte dünyasının içindeyiz. bu tamamen düzmece bir dünya. bize basit bir oyun oynamamız için milyonlarca dolar ödeniyor. ama biz sadece sistemin devam etmesi için kendini satan köleleriz. ben sadece futbolcu almeyda değilim. bir insanım, bir babayım ve bir çiftçiyim. işte bu benim. ve futbolun içinde kaldığım her gün gerçek almeyda’dan uzaklaşıp, kişiliğimi yitiriyorum" ‘Jesus Almeyda’
Pamukkale Üniversitesi İktisat Bölümü Küreselleşme ve Ekonomik Birleşmeler dersi ödevimdir. Hepimizin muzdarip olduğu, ilgilendiği bu konudaki postu bloga da koymayı uygun gördüm. Aydın Sarı hocama buradan selamlar ve sevgiler :)
4 Aralık 2011 Pazar
Bir İfade Biçimi : Pankart #16
Gençlerbirliği 0 - 1 Galatasaray | 13. Hafta
27 Kasım 2011 Pazar
90. Dakikada Nakavt
bu arada bu adam bunu ilk defa yapmamış...
Galatasaray 2 - 1 Sivasspor | 12. Hafta
21 Kasım 2011 Pazartesi
Turkcell Blog Ödülleri
20 Kasım 2011 Pazar
Beşiktaş 0-0 Galatasaray |11. Hafta - Gidip Gelmek...
Zirveye tutunma maçında iki takım da 2'şer puan kaybederek yara aldı diyebiliriz. Hem Beşiktaş hem de Galatasaray aynı oyun dizilişleriyle sahada yer aldı. İlk 20 dakikada Galatasaray daha baskın oyun sergiledi Beşiktaş'a göre. Kazım'la önemli bir pozisyondan da yararlanamadı. Daha sonra ne olduysa bir panik havası başladı. Quaresma'nın sağ kanattan sola geçmesi ve Simao ile beraber atakları geliştirmesi Eboue' yi zor durumda bıraktı. Önce Almeida sonra Simao ile 2 tane mutlak gol pozisyonundan yararlanamadı siyah beyazlılar. Bu anlarda Galatasaray'ın orta 3'lüsünün ön plana çıkıp oyunu rölantiye alması gerekirdi. Ama gerek Ayhan, gerekse Engin'den gerekli katkıyı alamadı Galatasaray. Bunlara bir de formsuz Kazım eklenince hücumda üretkenlik sınırlandı.
Beşiktaş'ta da benzer şeyler yaşandı aslında. Veli ve Ernst pek katkı veremedi ilk yarı boyunca. Bu durum Galatasaray'ın aksine tempolu oynamak isteyen Beşiktaş'ı frenledi. Almeida'nın iyi servisçiliği, Simao'nın efektif oyunu Beşiktaş'ı pozisyonlara soktu. Birinde Semih boş kaleye giden topu kesmesiyle oyunu Gökhan Zan'ın aksine ne kadar iyi takip ettiğini gösterdi. Bugün de sahanın belki de en iyisiydi Muslera'yla birlikte.
İkinci yarıda Galatasaray'da etkisiz oynayan Ayhan'ın yerine Sabri girdi. Sakatlıktan yeni çıkan Sabri maalesef 5 dakika dayanabildi ve ciddi bir şekilde sakatlandı. Sabri'nin yerine Riera, Melo'nun yerine Baros'un girmesi Fatih Hoca'nın maçı ne kadar istediğinin göstergesiydi. Karşı hamle Necip Mustafa Pektemek değişikliğiyle Carvalhal'den geldi. Bu dakikadan sonra karşılaşma atanın kazanacağı maç havasına büründü. Zaten maç da her iki tarafa gitti geldi ama gol gelmedi.
Maçta ön plana çıkan adam Muslera'ydı. Sezon başından beri sıkça eleştirilen Uruguaylı gerekli cevabı gerek İtalya Uruguay maçında gerekse bu maçta verdi. Bonservis bedeli, aldığı para tartışılabilir ama adam iyi kaleci. Semih de sanırım maç boyunca gösterdiği performansla Servet'e mührü basmış oldu.
Çarşı'nın 65. dakika şovu güzeldi fakat Eboue'ye yapılanlar tam anlamıyla bu şova gölge düşürdü.
16 Kasım 2011 Çarşamba
Euro 2012 Finalleri
Ukrayna
Polonya
İspanya
Hollanda
Almanya
İtalya
İngiltere
Rusya
Hırvatistan
Yunanistan
Portekiz
İsveç
11 Kasım 2011 Cuma
Şeytan!
10 Kasım 2011 Perşembe
30 Ekim 2011 Pazar
Kayserispor 0 - 2 Galatasaray | 9. Hafta - Kimlik Meselesi
Geçen hafta olaylı geçen ve kaybedilen Antep maçında Galatasaray ligin gidişatı konusunda önemli ipuçları vermişti. 3 sezon kimliksiz bir oyun sergilendikten sonra Fatih Terim ilk dönemindeki gibi yeni bir kimlik yaratmaya başladı. Henüz sezonun ilk çeyreği geride kaldı ama bunu söylemek çok zor değil. Tabi daha katedilecek çok yol var.
Doğrusunu söylemek gerekirse Kayserispor maçı için birçok Galatasaray taraftarının kafasında soru işareti vardı. Bunun sebebi de cezalılar, sakatlar, Kayserispor'un formu...Ama 15. dakikadan sonra eminim o soru işaretleri silinip gitmiştir. Galatasaray rakibi acayip ısırıyor. İleri uçta Elmander, arkasında Selçuk, Yekta, Riera, Ayhan...Kayserispor bunları geçerse de arkalarında Melo'yu görüyordu. İlk yarının tamamı bu şekilde geçti. Galatasaray'ın tek sıkıntısı hücümda üretken olmamasıydı. Bu da maçın kopmamasında en önemli etkendi. Neyse ki duran toplarda geçmiş sezonlara göre daha iyi bir Galatasaray var bu sezon. Riera'nın ortasında Elmander kafayla işi bitirdi. Top filelere gittikten sonra da takım 5 saniye boyunca düşündü acaba gol mü, ofsayt mı diye...
İkinci yarıda ise ilk yarının aksine saldırgan bir Kayserispor vardı. Alan daraltmalar, beklerin hücuma çıkışı, Galatasaray tam anlamıyla bunalmıştı. Bunda Yekta'nın sakatlanmasından sonra direnci düşük olan Aydın'ın oyuna dahil olmasının da payı büyüktü tabi. Adeta gol geliyorum diyordu Kayserispor adına. Bu dakikalarda Fatih Terim'in "çıkın, çıkın!" diye bağırması Arsenal kupa finalini hatırlattı bizlere. Maç zora girmişti ki Eren Güngör'ün hatası Selçuk İnan'ın şık plasesi Galatasaraylıları rahatlattı.
Dikkat çekenler;
-Semih inanılmaz bir özgüvenle oynadı. Gökhan'a, Servet'e selamı çaktı.
-Ayhan bu sezon oynamasına rağmen hırsıyla göz doldurdu.
-Riera ve Eboue geldiklerinden beri ilk defa bu kadar verimli oynadılar.
-Hakan Balta Fatih Terim'le birlikte geri döndü.
- 40 Derece ateşle maçan çıkan Elmander adammış!
28 Ekim 2011 Cuma
Galatasaray 2 - 4 Gaziantepspor | 8. Hafta - Ya Sabır!
24 Ekim 2011 Pazartesi
Futbol Asla Sadece...
Burası İspanya. Biri Atletico Madrid biri Valencia. Hayatlarında belki de hiç Türkiye'ye gelmemiş oyuncuların, Türkiye'deki terör olaylarını kollarında siyah bantla protesto etmesini futbol tabirleri içerisinde açıklayamayız. Bu olaylar, futbolun sadece bir oyun olmadığını, aslında tüm dünyanın ortak dili olduğunu gösteriyor. Teşekkürler Arda Turan ve Mehmet Topal!
23 Ekim 2011 Pazar
22 Ekim 2011 Cumartesi
Nazar Değmesin!
21 Ekim 2011 Cuma
Yunus Yıldırım 0 - 0 Yunus Yıldırım
20 Ekim 2011 Perşembe
O An #27
16 Ekim 2011 Pazar
Galatasaray 2 - 1 Bursaspor | 6. Hafta - Sarı-Kırmızı Günler
2 Ekim 2011 Pazar
Ankaragücü 0 - 3 Galatasaray | 5. Hafta - Yürüyoruz Biz Bu Yolda
Bugün Galatasaray Ankaragücü karşısında çok önemli bir karşılaşmaya çıktı. Gerek deplasman fobisini yenmek, gerekse 2 sezondur Ankara'da deviremediği rakibini yenmek gerekiyordu.
Maça her iki taraf da kontrollü başlamıştı ki bu sezon Selçuk üzerinden sıkça göreceğimiz duran toptan Rajnoch'un kendine kalesine doğru vurduğu kafayla golü buluyordu Galatasaray. Bu aynı zamanda lig tarihinde atılan 3000. goldü. Galatasaray'ın orta sahada kalabalık olması (Melo-Seçuk-Engin) Ankaragücü'ne top yapma fırsatı tanımadı hiç. Aynı zamanda bu üç oyuncunun top yapabilme özelliği Galatasaray'ı bir hayli rahatlattı. Daha yarım saat olmadan da Kazım'ın sert şutu skoru 2-0'a getimişti bile. İlk yarının ilerleyen dakikalarında iki takım aynı düzende devam etti. Geçen hafta oynanan Eskişehir maçıyla karşılaştırırsak bekler bu sefer hiç ileri çıkmadı. Bu da hücum varyasyonlarının azalmasına neden oldu.
2. yarıya Ankaragücü daha istekli başladı ama bu heves genelde Galatasaray'ın ısıran orta sahasına takıldı. Bu orta saha kaptığı toplarla hızlı hücumları geliştirdi ve hücum hattı daha dikkatli davransa 65. dakikada skorun 4-5 olması içten değildi. Maçın sonlarında Baros'un istekli oyunu Galatasaray adına sevindiriciydi ki yaptırdığı ve attığı penaltıyla skoru 3-0'a getirdi.
Galatasaray adına maçın geneline bakacak olursak orta sahanın durumu şimdilik iyi. Bunda Kazım'ın istekli oyununun da payı var. Kale güvenilir ellerde. Sabri ve Gökhan Zan ağır aksak işliyor. Yabancıların takıma biraz daha ısınması lazım. Ankaragücü'nün ise bu sene işi oldukça zor. Sezon öncesi en önemli oyuncuları Sapara ve Vittek'i kaybettiler. Yerleri de dolmuş değil. Yetenk bakımından da oldukça kısırlar. Zor günler bekliyor Ankaragücü'nü.
Sarı Kırmızı Bir Gün
Bugün hem futbolda hem de basketbolda çok önemli iki karşılaşmaya çıkıyor Galatasaray. Turkish Airlines Euroleague eleme maçında Lietuvos Rytas ile karşılaşacağız. Kazandığımız takdirde ilk defa Euroleage oynayacağız bu sezon. Bu maçtaki en büyük dezavantajımız maçı rakip sahada oynamamız ve tek maç olması. Ama oldukça tecrübeli oyuncularla takviye edilen basketbol takımımız bunun üstesinden gelecektir.
27 Eylül 2011 Salı
Galatasaray 2 - 0 Eskişehirspor | 4. Hafta
22 Eylül 2011 Perşembe
Karabükspor 1 - 1 Galatasaray | 3. Hafta
Takımın daha yeni olması, 10 kişi kaldıktan sonra birlik olmayı, oyunda üstünlük kurmayı fazlasıyla engelledi. Onun için topu her alan, sağına soluna bakmadan dikine kaleye doğru koştu. Bu yüzden de C.Kazım'ın LigTV muhabirlerinden birinin iltifatlara maruz kalması gayet normal yani. Panik yapmayalım 'zamanla' bunlar da geçecektir. Geçen sene bu kadar şanssız ve kötü olduğumuz her maçı kaybettik. Bu kez 1 puan iyidir.
21 Eylül 2011 Çarşamba
Karabükspor - Galatasaray | 3. Hafta Maç Öncesi
19 Eylül 2011 Pazartesi
O An #26
18 Eylül 2011 Pazar
Galatasaray 3 - 1 Samsunspor | 2. Hafta
Bugün Galatasaray taraftarının verdiği gazla maça tempolu başladı. Samsunspor ise 5 sene öncesinden kalma bir görüntüyle yani hiç hücuma düşünmeden çıkmıştı sahaya. Kilidi 18. dakikada Felipe Melo'nun 35 metreden enfes golü açtı. Kaleci Ahmet Şahin'in golde yapacak pek birşeyi yoktu. Bu dakikaya kadar dikkat çeken şey, sağda Sabri'nin, solda da Hakan Balta'nın hücuma katkısı oldu. Organizasyonlardan pek verim alınamasa da bu iyi bir işaret. Riera'nın takıma henüz uyum sağlayamamış olması Hakat Balta ile olan pas alışverişlerini de etkiledi.
Golden sonra Galatasaray tempoyu düşürdü ve topu orta sahada gezdirmeye başladı. Samsunspor'un oyun anlayışı maçta pozisyon olmasını engelledi.
2. yarıda ise bambaşka bir Samsunspor vardı. Ortasahada daha kalabalık, hücumda çoğalabilen....Geçen hafta gol geliyorum diye bağırmıştı ya bu hafta da aynısı oldu. Günün başarısız ismi Sarp beraberlik golünü getirdi. Daha sonra arka arkaya yapılan Elmander-Eboue, Baros-Sercan ve Kazım-Engin değişiklikleri ile takım basbas bağırdığımız 4-4-2 sistemine döndü ve goller gelmeye başladı.
Bugün takımın artıları; Felipe Melo, Johan Elmander ve 4-4-2
Eksileri ise ; Baroş, Kazım oldu.
11 Eylül 2011 Pazar
İBB 2-0 Galatasaray | 1. Hafta
Türk futbolu kötü geçen yaz döneminden sonra sonunda futbola merhaba dedi. Beşiktaş ile Trabzonspor'un dün aldığı sonuçlar ligin yine zorlu geçeceğini göstermişti. Bugün de İBB bu tezi doğruladı.
Maalesef geçen sezondan hatta son 3 sezondan kaldığımız yerde başladık yine lige. Takım bugün İBB karşısında ciddi rakiplerle bolca hazırlık karşılaşması oynamasında rağmen lige çok hazır olmadığının sinyalini verdi. Maça fena başlamamıştık esasında. Orta sahadaki birliktelik, bu oyuncuların hücuma katkısı özlediğimiz şeylerdi. ilk yarım saatte tempoyu arttırdığımızda rahatlıkla pozisyon bulduk. Bunların golle sonuçlanmaması şansızlıktı. Ne olduysa ilk yarım saatten sonra oldu. Orta saha oyundan düşmeye başladı. İBB pozisyonları da bu dakikadan sonra buldu. Arka arkaya kaçan goller gol "gol geliyorum" dedirtti adeta. 42. dakikada da Muslera'nın hatasından Efe takımını öne geçirdi ve soyunma odasına galip götürdü. İlk yarıda gözüme çarpan detaylar; Ujfaluji'nin sağ bekten hücüma katkısı, Çağlar'ın ne hücumda, ne de savunma da varlık gösterememesi ( golün geldiği kanat), Melo'nun ileri çıkışları ve Baros'un fizik yönünden zayıflığı oldu.
2. yarıya Gökhan - Yekta değişikliğiyle başladık. Orta saha biraz hareketlendi. Ancak bu da çok fazla sürmedi. Ne zaman ki Sercan Çağlar'ın yerine oyuna girdi, bu sefer orta sahayı tamamen teslim ettik rakibe.Bu dakikadan sonra da sahada pek varlık gösteremedik. İBB de rahatlıkla Webo ile 2. golü buldu ve maç hakedilen şekilde İBB'nin 2-0 lık üstünlüğü ile sonuçlandı. Netice de sadece 1,5 puan kaybettik.
Galatasaray tek forvete Skibbe'nin gelişi ile geçmişti. Aynı sistem devam ediyor. Bu takım yıllarca en az iki forvetle oynadı. Yeri geldi Gerets döneminde maç içinde 4 forvete kadar çıktı. (Kabze-Necati-Karan-Şükür) Tek forvet bu takımın kimliğine tamamen aykırı. Umarım Fatih Hoca en kısa zamanda bu sisteminden vazgeçer ve bu takımı eski günlerine döndürür.
İ.B.B - Galatasaray | Başlıyoruz!
25 Ağustos 2011 Perşembe
UEFA Sifonu Çekti!
Real Madrid 2-1 Galatasaray
17 Ağustos 2011 Çarşamba
23 Temmuz 2011 Cumartesi
Yeni Sezon Demek Yeni Forma Demek
12 Temmuz 2011 Salı
Kaldığı yerden devam düzene.
02 Temmuz'dan beri yaşananlar bir milat olarak algılanabilirdi!!! Ancak son olaylardan sonra görüldü ki sadece 3 maymunu oynayarak ne şiş yansın ne para denilerek izliyoruz,takipçisiyiz vs.vs. diyerekten, bakınız ligide zamanında başlatıyoruz hadi artık koşun tiyatrolarınıza son oyunları izleyin denildi. Sizde kalsın böylesine boka batmış liginiz de futbolunuzda... Biraz yürekli olduğunuz gösterebilirdiniz en azından ligi erteleyerek, "herkesi memmnun edemeyiz" demek yerine. Kimseyi memnun etmek gibi bir göreviniz yoktu ama...